hiçkimse hiç bir şeyi yapmak zorunda değil!

küçükken kendime bir düstur edindim. hiç bir şeyi yapmak zorunda değilim, bir tek şey hariç. "yaşamaya mecbursun". gayet basit evet, nerden aklına gelir insanın bilmiyorum -evet belki yaşamaya mecbursun şarkısı bir yerden kulağıma çalınmış olabilir ama bilinçli o şarkıyı dinleyişim yıllar sonradır- lakin hayatta felsefe edinmeye değer! insan hiç bir şeye sorumlu olmazsa yaşamanın anlamı kalmaz, en azından bir sorumluluk olmalı. biraz da kaçıştır aslında, "neden intihar etmiyorsun(uz)", "neden yaşıyoruz", "bu kadar şikayeti varken insan neden....." sorularına hep aynı cevabı veriyorum. çünkü yaşamaya mecburum! hepimiz için öyle olabilir belki. zaten tek bir görev verilmiş, onu yapmalıyız.

benim perspektifimde bu tek mecburiyetin dışında kimse bir şey yapmak zorunda değil. seçim meselesi nihayetinde. ben dünyanın en aşağılık seçimlerini yapabilirim, en terbiyesiz insan olabilirim, en kötü de olabilirim, hatta tüm insanlığı yoldan çıkarabilen planlı bir ruh hastası da.. benim seçimim; sonuçlarına katlanıp katlanmayacağım da, sonuçlarının olup olmayacağı da beni ilgilendirir! o yüzden artık şu hataya düşmeyelim; "bunu yaparsan sonuçlarına katlanırsın". ne anlamsız bir cümledir. belki katlanmam, belki katlanmak değildir o, kaçabilirim de;  buna ben karar veririm. ya da belki ben dünyanın en iyi insanı da olabilirim, hatta en'e gerek yok, ben iyi insan da olabilirim, yine ben seçerim, getirileri de, sonuçları da bende!
sor sor, kilit soruyu sor; "ölmek de bir seçim değil mi? sonuçları bundan farklı mı, kabul edilemez mi?" de.. hayır bir seçim değil, bunu bir seçim kabul etmemek de benim seçimim. senin bunu bir seçim kabul etmene karışmam, o yüzden sen de benimkine karışma, en başta dedim ya, böyle bir seçim yok. zira, benim düşünce sistemimin ne kadar kaygan olduğunu, ne kadar tutarsız ve mantıksız olduğunu kanıtlamaya çalışıyor, çürütmeye çalışıyorsun... gerek var mı? yapamazsın ki...

sırf bu yüzden ki, asla beni zorunlu kıldığını düşünmeyeceksin. tavsiye verebilirsin.. öneride bulunabilirsin ama beni zorunlu tuttuğun yanılgısına düşmeyeceksin.. istersen kendi içinde düşebilir, istediğin gibi değerlendirebilirsin, ama benden buna tepki bekleme..çok mantıksız. bir de artık lütfen ne yapacağımı söylemeyin! şunu yap bunu yap deme bana, ama de ki, şundan rahatsızım, şöyle olmasını istiyorum, şudur budur.. kendi rahatsızlığını söyle, ben de ona göre bir şeyler yapmaya çalışayım. dikteyi bırakalım artık, izin verin de insanlar kendi yapacaklarını kendileri seçsinler...




ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevmeli! daha doğrusu, elmaya ben kendimi sevdirmeliyim, elmayı zorunlu kılmıyorum ama elmanın sevgisini elde etmek benim prensibim; ben, kendim, eğer ona kendimi sevdirebilirsem, o beni seviyor demektir. benim zaten amacım bunu sağlamak değil mi? ben zaten bundan güç alıyorum,hatta belki o elmanın beni sevmesi için çalışıyorum. o elmaya hiç bir zaman beni sevmek zorundasın demeyeceğim, ama o elma beni sevmeli, benim zihnimdeki en net ifade bu, onun için ona asla bıçak saplamayacağım, ona bir tek taş alacağım, küçük sürprizler, büyük sevgi gösterileri yapacağım...realitede olmasa da, olamayacak olsa da -ki mahsuru yok- benim zihnimde bu böyle durmalı. sen neden dünyamı sallamaya çalışırsın ki? o elma beni sevmeli..  (çok severim nazımım, hikmetim, azizim ama burada anlaşamadık. o çizgiyi geçmeyecektin, o elmanın beni sevmeyebileceği fikrine zorlamayacaktın beni..) 

bırakın da insanlar kendi önündeki yolların doğru ya da yanlış olduğunu görüp, seçme haklarının kendinde olduğunu bilsinler..

bunu duymak istiyorsanız söyleyeyim: hiç bir zaman hiç bir şeyi salt siz öyle istediniz/dediniz diye kabullenmeyeceğim!

hadi şimdi dağılın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder