Duvar (ya da hayatımın kararına yardım edin)


-gerçek bir hikayeden esinlenerek yazılmıştır-

Sanırım, hayatımda hiç olmadığı kadar, yardıma ihtiyacım var ve ben bu seferlik her şeyi kendi başıma çözme isteğimi bir kenara bırakmalıyım.
Kısa bir hikaye anlatmalıyım.
Belki size ihtiras, kan, dram, gözyaşı vaat edemeyebilirim. Aklınızda tutmanız gereken yegane şey şu ki, anlatacaklarım sadece gerçekler.
6 sene önce bir olay yaşadım. Eğer bu olay gazetelerde yer alsaydı, “elim olay” ,“vahşet” ,“hiç olmayacak oldu” gibi başlıklarla süslenebilirdi. Neyse ki yer almadı.
Elim olayın kendisi, konumuz açısından çok da önemli değil, kendime bile bahsederken zorlanıyorum, fakat sonuçları kayda değer derecede mühim. Büyük olaydan sonra bir yıl kadar toplumdan kendimi soyutladım. Hayata dönmeye hazır olana kadar inzivaya çekildim. Ailemle görüşmedim, arkadaşlarımı hayatımdan çıkardım, düzenli-düzensiz bir işte çalışmadım, satınalmak istediğim şeyi söylemek dışında esnafla konuşmadım, alışverişimi en az konuşmam gereken marketlerden yaptım, saçımı kestirmedim, mail atmadım, mesaj yazmadım, televizyon izlemedim, yolculuk yapmadım, tüm sosyal ilişkilerimi en alt düzeye indirdim. Minimum ihtiyaçlarla yaşamımı sürdürdüm, çokça uyudum, çokça alkol tükettim, (eridim demek istemiyorum) haddinden fazla zayıfladım ve en önemlisi hep düşündüm. 
İnzivamın yedinci ayında, tüm o geceler boyu süren analizler
 – buna kendi çapında bir analiz diyebiliriz.Olayın tüm hikayesini kağıtlara döktüm. Bitirdikten sonra, sanki başkası yazmışçasına,her sayfada uzun uzun düşünüp, notlar aldım, gerekçelere dair tüm bileşenleri bir araya getirdim- 
sonucunda, başıma gelen olayın en büyük sebebinin, (insani zaaflardan biri, belki en büyüğü) duygularım olduğuna karar verdim. Bir insanın manipüle etmeniz için dayanacağınız en sert, en acımasız ve en kırılgan nokta o kişinin duygularıdır. Yıkılışımın kodlarında duygularım ve onların amansızca manipüle edilmesi başrolü oynuyordu. Büyük sessizliğin sekizinci ayında duygularımdan kurtulmaya, daha doğrusu eğer başarabilirsem hayatta yapacağım en doğru hareket olduğuna karar verdim. Eğer hayata döneceksem onlar benim yanımda/içimde/üstümde olmamalıydı. Sonrasında çok kez simülasyonlar yaptım, bir çok olayı kafamın içinde yeniden yaşadım ve suni olarak duygularımdan kurtuldum. Hemen şunu belirtmem gerekir, anlık duygulardan kurtulmanız mümkün değildir. Evrimin bir sonucu, atlarımızın bir mirası olarak, genetik aktarım sayesinde, anlık duyguları kaybetmek neredeyse imkansızdır. Gülümseyen bir çocuk gördüğünüzde otomatik olarak gülümsersiniz. Bunu engellemeye çalışmak, insan olmayı reddetmeye çalışmaktır. Şaşırma, panik, kısa süreli korku ve panik patlamaları... silinemez. İnzivam bittiğinde, anlık olmayan tüm duygulardan, sevgi, aşk – aşk anlık mıdır süreçsel mi tartışmasına girmezsek- , nefret gibi kalıcı ve uzun vadeli duygularımdan kurtuldum. 2011 yılı başlarında hayata karışmaya hazırdım.
Bir süre iş aradım. Beklentim düşük, eğitimim yüksek olduğundan fazla süre almadı. Bir cafede garson olarak çalışarak aylarımı geçirdim.Her şey iyi gidiyordu. Kahve getirin diyorlardı, kahve götürüyordum, hesap deniyordu, hemen… Komutlarla sınırlanmış tiktak bir sistem, belirlenen koşullar dahilinde rahat ve duygusuz.
O yılın sonlarına doğru hayatıma bir kadın girdi. Didem. Çalıştığım yerde tanışmıştık. Onu ilk gördüğüm zaman hiç bir şey hissetmedim. Zaman durmadı, yüzüm gülümsemedi.Her gün çalıştığım yere geliyor, sipariş verirken beni masada biraz daha tutup konu açmaya çalışıyordu, iletişim kurmak ister gibi bir hali vardı. Bana ilgisi var diye düşünüp cafe dışında bir yerde buluşmayı teklif ettim. Olur dedi. Bir Cuma akşamı güzel bir bara davet ettim. Saatlerce sohbet ettik, bolca bira tükettik. Ertesi gün milli maçı izlemek için eve davet ettim. Gelmesiyle ilişkimiz başlamış oldu.
Didem’e karşı hiçbir zaman sevgi hissetmedim. Onun hayatımda olmasının sayısız faydası vardı. Sevgilim kisvesi altında birinin yanımda yer alması toplum baskısına göğüs germe açısından – benim yaşımdaysanız ve hayatınızda biri yoksa aileniz, arkadaşlarınız, komşularınız, neredeyse sizinle iletişim kuran herkes, evlenmenin ne kadar doğru ve gerekli olduğuna dair, size hiç söz hakkı vermeksizin, bitmeyecekmiş gibi gelen nutuklar atarlar- gerekliydi. Elbette cinsel anlamda belirli bir konfor sağlıyordu ve can sıkıntısını geçirmek için iyi bir öğeydi. Akşam yemeklerini yalnız yemeyi tercih ederim ama akşam yemeklerini her zaman yalnız yemeyi tercih etmem.
İkinci ayda beni sevdiğini söyledi, maskemi takıp“ben de” dedim. Mutluydu. Bana taşınmıştı, birlikte yaşıyorduk. Mekanik bir düzen içinde hayatıma devam ediyordum.O hep anlatıyordu. Ben dinliyordum. O anlatmayı bitiremiyordu.
Sanırım aynı ay içinde bana daha önce evlendiğinden bahsetti. Babası başka biriyle evlenmesini istiyormuş, o da bir arkadaşından yardım istemiş, beraber başka bir şehre gitmişler, arkadaşı kurtulmanın tek yolunun onunla göstermelik bir nikah kıymaları olduğuna inandırmış. Didem de bunu kabul etmiş. Nikah gecesi arkadaşı -yasal bir şekilde- tecavüz etmiş. Didem kaçmış, baba evine dönüp boşanma davası açmış. Mahkeme tek celsede boşanmalarına karar vermiş. Adam tüm olanlara rağmen  Didem’den mahkeme huzurunda nafaka talep edecek kadar yüzsüzmüş, Didem’in elinde ne varsa almış. Didem’le olan ilişkimizin 8. Ayında ben bunların çoğunun yalan olduğunu, en basit haliyle Didem’in ailesini karşısına alarak, bilerek, isteyerek o adamla evlendiğini, sonraları yürütemeyince geri döndüğünü, bizzat Didem’in kardeşinden öğrenecektim.
İlişkimizde bir çeyrek asırı devirmiştik ki Didem kötü bir haberle çıkageldi. Hastanede yapılan testlerin kesin sonucu gelmişti. Cilt kanseriydi. Gözleri şişene kadar ağladı. Bana kanserin yayılmasını önlemek için alınacak önlemlerden bahsetti. Bağışıklık sistemini güçlendirecek bir tedavi süreci başlayacaktı. O anda o evden çıkmak ve bir daha dönmemek istedim. Ama yapmadım. Ona “destek oluyorum” oyununu oynamam gerekliydi.  Raporları istedim, doktor arkadaşıma gösterecektim. Vermedi,onun iyiliği için olduğunu ifade ederrek ısrar edince “yalancı mıyım yani ben” gibi anlam ifade etmeyen karşı argümanlarla çenemi kapatmamı sağladı. Arada bir hastaneye gidiyordu. Raslantısal olarak o günler de hep benim tüm gün çalıştığım zamanlara denk geliyordu. Bir de sınavlarına girmek için yine benzer günlerde okuluna giderdi…
İkinci çeyrek yıl sonunda sağlık durumu stabil hale gelmişti. Hayat enerjisini yeniden kazandı. Sevdiğim yemekleri pişiriyordu. Hadi şuraya gidelim hadi buraya derken beni oradan oaraya sürüklüyordu. Bu arada hayatımızda kayda değer değişiklikler oluyordu. En yakın arkadaşlarımdan biri Sercan, Didem’in kardeşi ile çıkmaya başlamıştı. Sercan bana bu fikrini söylediğinde, ona resmen yalvardım, bu işin sonu felaket, yapma dedim.  Didem’in hayatımdan uzaklaşmasını istedikçe başkaları onu içeri içeri itiyorlardı. Annem ne zaman tanışacağız diye soruyordu, Didem’in kardeşleri evlilik içeren zarflar atıyorlardı. Sıkılmıştım. Artık Didem’le pek de takılmak istemiyordum.
Sekizinci ayda Didem yeni bir ev tuttu, kendi evine taşındı. Ben de rahat bir nefes aldım, araya biraz mesafe koymayı başardım.
Onuncu ayda ona karşı artık iyiden iyiye soğuklaşmıştım. Severmişgibiyapansevgili rolü gereksiz bir yük gşbş gelmeye başlamıştı. Didem de elbette bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Bir gece boyunca “Hayatta senden başka hiçbir şey istemiyorum, her şey gitsin hayatımdan, bir sen kal”diyerek ağladı. Hayatımın en boktan gecelerinden biriydi. Ben hala ona karşı bir sevgi kırıntısı dahi hissetmiyordum. Bu da işleri kolaylatırmaktan çok zorlaştırıyordu.
Birkaç gün sonra ayrılmak istediğimi söyledim. Hıçkırıklara boğularak ağladı.
Bir haftaya yakın uzak kaldık. O sürede tüm sosyal çevreme baskı ve duygu sömürüsü yaptı. Hepsine karşı sessiz kaldım. Sonra kapıma dayandı, ağlayarak yalvardı. Peki dedim –neden ahala anlamıyorum- bir daha deneyelim. Böylece final ayımız başlamıştı.
Yaşamım hiç oynamak istemediğim bir oyuncağa dönüşüyordu. 
Bir gün oturup Sercan’la kahve içtik. Sercan sevgilisinden, benim sözümona baldızımdan ayrılmıştı. Didem’in tüm yalanlarını bir bir sıraladı, ona da eski kız arkadaşı ayrıntılarıyla anlatmıştı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde görülüyordu, Didem benzer yalanları ilk kez söylemiyordu.En basit şekliyle söylediği her şey, yasal tecavüz, hastalık, öğrencilik, hepsi yalandı. Bu yalanları görmeyecek kadar aptal değildim. İlk başlarda her birine ayrı ayrı inanmıştım.. Fakat, bir tek kanserin gerçek olması ihtimalinden çok çekiniyordum. İnsan böyle bir yalanı neden söylesindi. Söylüyordu işte. Maskem gittikçe büyüyor ve ağırlaşıyordu.
Final ayının son gününde eski bir arkadaşımla rakı içiyorduk. Ona olanlardan bahsettiğim. Onu seviyor musun diye sordu. Gülümsedim. Önce bunu evet kabul etti. Sevginin ne kadar uzak olduğundan bahsettim.Koşarak ayrılmam gerektiğini söyledi bana. Bir gün bile kaybetme dedi. Mantıklı buldum.
Gece eve gittim. Kafam hafiften güzeldi fakat doğru düşünebiliyordum. Saat 2 gibi Didem aradı, o haftasonu ailesinin yanında başka bir şehirdeydi, ettiği tek bir kelime ile tabularımı yıkmama yol açtı. 
İçimde sevgiye dair bir hissiyat olmaması kalpsiz olduğum anlamına gelmez. Aslında gelebilir de, emin değilim, fakat önceki hayatımdan içimde kalan bir şey vardı. Sevgililer ve ayrılıklar dünyalarında, hiç kimse, davranışı ne olursa olsun, ne yapmış olursa olsun, telefonda ayrılmayı hak etmezdi. Bu tabuyu yıkmamı Didem sağladı. Ona telefonda tüm yalanlarını bildiğimi, bana bunları yapmaya hiç hakkı olmadığını anlattım. Onu hiçbir zaman sevmediğimi söyledim. Ağladı…İlk kez dürüstçe ve açıkça konuştuğumu söyledim. Ağladı. İlişkimizdeki tek suçlunun, ve hatta dünyadaki en büyük suçlulunun kendisi olduğunu söyledim. Çok ağladı. Telefonu yüzüne kapattım ve bir suçluluk kırıntısı bile hissetmeksizin uyudum. 
İki gün sonra beni aradı. Ayrıldıysak düşman değiliz ya der gibi bir şaka yaptı, telefonda uzun bir sessizlik oldu. “Neyse, yıl dönümümüze 20 gün vardı, ben de sana bir saat almıştım, buluşalım mı postayla mı göndereyim?” diye sordu. Ben de ona bunun çok ince bir davranış olduğunu ve saati aldığı yere iade etmesini söyledim. “Görüşürüz” ile konuşma bitti, bu ondan duyduğum son kelimeydi.
Didem hayatıma bir daha hiç girmedi. 
Hayatıma kaldığım yerden devam ettim.
Didem döneminin bitişinden iki yıl sonra, yani geçen sene, Sercan’la yürüyüş yapıyorduk. Bir kafenin önünden geçerken içeride Didem’i gördüm. Sercan’a döndüm, cevap beklemeksizin Didem ne yapar acaba diye sordum.  “Evlendi, çocuğu var” dedi. Geriye dönük bir hesaplama yaptım. Ayrılalı 25 ay olmuştu. Çocuğu 2 aylık olsa, 23 ay kalır. 9 ay hamilelik dönemi; elde var 14 ay. On dört ay içinde benden ayrılmış, başkası ile tanışmış, evlenmiş ve çocuk yapmış. Ağlayan oydu, duygusuz olan ben. Duygulara bakarak insanlar anlaşılmıyor. Sevmek ya da nefret etmek geçici birer hastalık. İnsan beyninde oluşan işlevsizlik halleri ve ne yazık ki, insanlar, bu işlevsizliğe kendilerini adıyorlar, peşinden koşuyorlar, iyileşebileceklerini, bunun geçici bir durum olduğunu bildikleri ama itiraf edemekdikleri halde.
Didem’den sonra da hayatımda hiçbir şey değişmedi. Maskelerimin saysısı azaldı. Sıradan, tekdüze, mekanik hayatıma devam ediyordum ki, bundan tam 2 hafta önce, bir kadınla tanıştım. Anlık olarak ona karşı bir şeyler hissettiğimi söylersem sanırım yalan söylemiş olmam. Bu  tekil anların sayısı kahve, çay, sinema eşliğinde artmaya başladı, onları sebebsiz bir şekilde durdurmak istemedim. Onu ilk gördüğümde zaman durdu, nabzım arttı, kan akışım –biyolojik olarak- kalbimi patlayacak noktaya getirdi. “Too good to be truth-Gerçek olamayacak kadar iyi”. Tam şu anda karar noktasındayım, eğer kendimi bırakırsam, onu sevebilirim, aşık olabilir, ömrümün geri kalanını ona adayabilirim. Ve pek tabi,doğal olarak,tehlikeli bir biçimde,bu, beni, yıllardır inşa ettiğim duygusuz dünyanın dışına çıkarır; ördüğüm duvarlar yıkılır. Açıkçası bir daha o duvarları inşa edebileceğimi de sanmıyorum. Yeniden güçsüz, manüplasyona açık, acınası bir insana dönüşebilirim.
Şimdi, lütfen bana yardım edin, kendinize ve bana karşı dürüst olun.
Siz olsanız…duvarları… ne yapardınız?



5 yorum:

  1. Hepimiz farklı pencerelerden bakarız , benim bakış açım seninkiyle asla uyuşmaz , çünkü farklı karakterlerde farklı burçlarda,farklı yaşanmışlıklarla yoğrulduk , ama duvarlar yıkılmak içindir , bana göre , yaşanacak kötüde iyide olsa , mtlaka sana bir şeyler öğretecektir ve yaşanması gerektiği için yaşanacaktır. SAYGILAR

    YanıtlaSil
  2. Serdar Bey, yorumunuz için teşekkür ederim.

    "ama duvarlar yıkılmak içindir" bence çok kilit bir yorum.. var olun.

    YanıtlaSil
  3. Okuduğum 2.öykün.Uzun aralarla okumak isterken dayanamadım..Üzerinden yıllar geçmiş olsa da soruna ben de cevap vermek istiyorum:
    "Duvarları yıkmayı akıl ederlerse sıkıcı olmamayı da becerirler Olric."(Tutunamayanlar sayfa:585)

    YanıtlaSil