karanfil

koşmayı hiç sevmemişti ama şimdi sevdiği şeyler için koşması gerekliydi. bu işe nasıl sürüklendiğini bilmiyordu ama arkasındaki adamların kim olduğunu, ne kadar acımasız olabileceklerini biliyordu. girdiği sokakları caddeyi avucunun içi gibi biliyordu, hayatı buralarda geçmişti, tek gereken koşmaktı daha hızlı koşmak. kalbi basınca dayanamayıp patlasa dahi koşmaya devam edecekti, içeride bir yerden süzülen adrenalin bunu emrediyordu.

yere vuran ayakların sesine hafif bir mekanik ses karıştı. ilk defa beyninden vurulma etkisini hissettiğini anladı. düşen cep telefonunun sesiydi bu emindi, değil durup almak, arkasına dönüp doğru mu diye bakacak lüksü bile yoktu. tek bağlantısıydı telefon, illa ki bu kovalamaca bitecekti, ama sonrasında kadınla tek bağlantısı oydu. kadın... ismini bile söylememişti. yardıma ihtiyacı olduğunu nereden bilmişti, nasıl ulaşmıştı... bilmeye gerek yok demişti, ilk mailinde ekinde karanfil olan... ya çok zekiydi ya da çok aptal. "önemi yok, mecburum.hem izmarit fotoğrafı koyamyacaktı ya ekte, karanfil gelenekti ilk buluşmalarda.. evet evet, ya çok zeki ya çok aptal"

düşünmek yavaşlamaya yol açmamalıydı, ama açmıştı, hafif hafif kurşun sesleri duymaya başladı; hatta birinin rüzgarı kafasının yanından esmişti. silkindi, adamların ne kadar profesyonel olduüu tekrar kafasına vurmuştu. emindi, 1.60lık boyu hiç bir avantaj değildi, adamlar için zürafadan farksız bile sayılırdı...

son bir sola dönecekti, sonra kalabalık.. işte kurtuluşu o an olacaktı. 5 adım, 4... 0 diyemeden dondu kaldı. işte şimdi türk filmi olmuştu. kurban uçurumun kenarına gelmiş, kaçınılmaza teslim olmak üzereydi. uçurumun kenarındaydı, modern zamanların uçurumu, metro kazıları...

düşünce yavaşlatmamalıydı; yere düşünce yavaşladığını anladı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder