"bunu unutma ama, hatırla ama..."

bilenler bilirler, geçen hafta taşındım.

dün son kez gittim evime, benim canım, güzel evime. son dediysem aslında bir kaç kez daha gideceğim, ama içinde eşyalarım varken son kez gittim..

kocaman evden daha küçük bir yere geçince, haliyle sakladığım bir çok şeyi çöpe atmak durumunda kaldım. o çöpler işte evin içindeydi, dün gittik, bir güzel hepsini çöp torbaları ve kutulara doldurup evin karşısındaki çöp yığınına bıraktık.

aradan bir 10 dakika ya geçti ya geçmedi. karton toplayan bir genç, yanında annesi ve -sanırım- kız kardeşiyle geldi ve hepsini yağmalamaya başladılar.

"bunu unutma ama, hatırla ama..."

odamın penceresinden izledim tüm olanları. birer birer ayıklanmaya başladı her şey. işe yarayanlar ve yarayacak olanlar yavaş yavaş ayrıştırıldı. alt katımızda kahvehane vardır bizim. oranın önünde duran akbabalar da izlemeye başladılar. onların içinde giyimi düzgün, ceketli biri yaklaştı yığınağa. aradan iki tane ajanda aldı, incelemeye başladı yavaştan. o kırmızı kaplı ajanda..yazdıklarımı bir yere yazayım diyip de, her seferinde olduğu gibi bir kaç yazı karaladığım ajanda. atmadan önce bakmıştım, bir kaç sayfa alıp göndermiştim çöpe. o ajanda artık bir başkasının ve içine ne yazar, ne eder hiç bir fikrim yok...
yığınağın içinden bir ütü çıktı. seneler önce bozulan ütümüz. neden sakladığımı hiç bilmiyorum bile. bir anda aldı yere vurdu ütüyü, yere vurmasıyla birlikte, ütüyle beraber çok şeyi kırdı. içimin acıması bir yanda, o ütüyü bizim ütümüz yapan her şey, o ütüyle ütülenen tüm kıyafetler, o ütüyü tutan tüm eller, o ütüyü belki bir gün işe yarar diye saklamamız, hiç bir zaman kullanılmayacağını bilsek de bir şekilde yer kaplamasına izin vermemiz... hepsi yer ile yeksan oldu bir anda..

"bunu unutma ama, hatırla ama..."

ceketli adam bir daha yaklaştı. bir şeyler almak istedi belli ki. kadın durdurdu onu, buraya atılan her şey bizim olur dedi.. abim içersen sana bir şarap vereyim dedi. bir kaç sene önce avşadan alınan şarap çıktı meydana, çoktan soteye ayrılmış. adam şarabı aldı, arkadaşlarının yanına gitti. konuşmadan sonra geri verdi. belli ki içine tereddüt düşmüştü. ablam dedi, "al abi be iç işte sorgulama" dedi. adam şarabı aldı, ceketinin içine koydu.
o şarap, bayat olduğu için içilmemişti.. umarım içmez biri.

"bunu unutma ama, hatırla ama..."

kartoncu çocuk, çikolata ya da sakız bulmuş olacak ki, yığının üstünden bir şey alıp ağzına attı.

bir adam yaklaştı, üstte duran yastıkları istedi. o yastıklar, oturma odamda televizyonun karşısında sırtımı dayadıklarım. bir insana sırtını dayamak zor ama bir yastığa dayamak ne kadar kolay.. işte o sırtımı dayadıklarım gitti bir anda... her sırtımı dayadığımız, hiç tanımadıklarımıza gidecek mi bir ara...

"bunu unutma ama, hatırla ama..."

sadece 30 dakika, bilmem kaç yılımın yağmalanması sadece bir yarım saat. taşıdıklarım, yanımda götürdüklerim  bundan sonra da hep yanımda. ya attıklarım, ya atsam mı, kalsa mı diye tereddüt ettiklerim? zor ayrıldıklarım, ayrılmak zorunda kaldıklarım? sadece 30 dakika..

"bunu unutma ama, hatırla ama..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder