30-40 basamak

az önce metrobüsten gelen 30-40 basamağı nasıl indim bilmiyorum, alışkanlığın ortasında kaybolmuş gibi.

hava yeni kararmış, ben insanların karanlığını yararak gidiyorum. insanlar hep karanlık mıydı, yoksa başka şeylerin gölgesi yüzlerine mi düşüyor?

ağır ağır yürüyorum, üzerimde her iş çıkışı gibi siyah bir palto var. bu palto, işte bu palto, sahip olduklarımın üstüne bir kaç kilo daha ağırlık katıyor. hiç olmadığım biri gibi davrandırıyor bana, o paltonun siyahında, henüz damıtılmamış, ilik ilik işlenmiş iş sıkıntılarım var..

yürüyüşüm biraz hızlanıyor, eldivenlerimi bileklerime doğru çekiştiriyorum. bu eldivenlersahip olamadıklarımın üzerine bir kaç kilo ağırlık aktıyor. hep olduğum gibi davrandırıyor bana; o eldivenin bileğimi kapatışında, parmaklarımı açıkta bırakışında sahip olamadıklarım var.

yer beni yavaş yavaş kendine çekiyor ayakkabılarımdan. belki 45 numara büyüktür ama her şeyi alacak kadar değil. içlerinde sahip olduğum tüm gereksiz şeyler var. beni olduğum yere daha sağlam, daha hareketsiz ve daha nedensiz mıhlıyorlar.

tüm bunları düşünmem sadece 10 saniyemi alıyor.

karşıya geçiyorum, mecidiyeköyün hiç aydınlatılamayan karanlığına, viyadüğün altına geliyorum. bir ses geliyor, yere bir şey düşürmüş olmalıyım. 10 kuruş yerde yuvarlanıyor, bi yüzü ışıktan sararmış tam önümde duruyor. almak için eğiliyorum, sağ dizimi yere koyup elimi hafifçe uzatıyorum. paraya dokunup, doğrulmaya niyetlenirken içimdeki ses konuşuyor, " kal" diyor. başımı hafifçe öne eğiyorum, sağ dizim hala yerde. bir  frederic chopin melodisi çalmaya başlıyor, gittikçe yükseliyor, trafiğin sesini gittikçe bastırıyor. trafik sesi iyiden iyiye bir vızıltıya dönüşüyor ve birden kesiliyor. "kalk" diyor içimdeki yine chopin eşliğinde. kalkıyorum. içten gelen bir dalga omuzlarımdan kollarıma doğru yayılıyor. aniden kendi eksenimde dönmeye başlıyorum. evrenin sonsuzluğunda ben sağdan sola halkalar çiziyorum.. ben dünyanın üzerinde, dünya güneşin çevresinde, güneş kim bilir nelerin çevresinde dönüyor. bir tek üçümüz varmış gibi sanki... 
gittikçe hızlanıyorum, döndükçe daha çok dönüyorum. önce montum fırlıyor sırtımdan, "işsel sıkıntılarım" diyorum,  etrafa saçtığım hava dalgasını yararak ilerliyor. sonra yükseldiğimi hissediyorum, ayaklarım yerde ama sanki bedenim yükseliyor. anlamaya başlıyorum, benliğim bedenimden ayrılıyor, kabımdan taşıyorum. benlik gittikçe yükseliyor, dizlerim kafamın hizasında. benlik başını eğiyor, bedenimi görüyor, ellerimden eldivenlerim fırlıyor her biri ayrı tarafa savruluyor. benlik, maddiden kopuyor. bedene mıhlanmış ayakkabılar erimeye başlıyor, siyah bir sıvı halinde yerin dibine doğru batıyor... benlik hala yükseliyor, sanki nefesmiş de kimse almıyormuş gibi duruyor.. nefes geçince aklımdan anlıyorum, ben nefesim, nefes benliğim diyorum, bedenin ben olmadığımı anlıyorum. 

benliğimin daha da yükselmesini bekliyorum, az sonra çok yukarıda olacağım diy... canım acıyor, kafam acıyor, başardım kafamı kırdım, daha doğrusu benliğimin kafasını kırdım, bedeniminki sağlam ama benliğimi kırdım... yükselince viyadüğün içinden geçer sanmıştım, geçmezmiş.. afallıyorum. ovalıyorum, benliğimin kafasında acıdan başa bir düşünce yok, sadece ovalıyorum, canım öylesine yanıyor ki.. ne bedenim, ne benliğim, ne burası, ne orası, hiç bir şey umrumda değil sadece canım yanıyor.
benliğin sınırı olmaz sanmıştım olurmuş, bir taş yığını, saçmasapan yerleştirilmiş çirkin vir viyadük beni durduruyor... küfrediyorum, çok küfrediyorum.. "ben sıçarım böyle işin içine" diyorun, benliğim bedenime yavaş yavaş geri dönüyor ve işte evet yine dönüyorum; bedenim ağrıyor. bedenim, ne çok yormuşsun kendini... derman kalmıyor vücudumda, bacaklarım ne bedenimin, ne de az önce yaşadıklarımın ağırlığını taşıyamıyor. yere düşüyorum. sırtım yerde, gözlerim karşıda; karşıda yalnızca viyadüğün altı. nefes alış verişim çok hızlı, ciğerlerim delinecek gibi hissediyorum.

gene geleceğim viyadük, yine geleceğim.. ben benliğimi daha da özgürleştirip geleceğim, seni de, senin gibileri de, dünyayı da yenmek için geleceğim...

ayaklarım üşüyor, ayakkabılarım nerede?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder